01 Nisan Pazartesi Paylaşımı “Bir Kitap Okudum Hayatım Değişti”
Bir Kitap Okudum Hayatım Değişti
Kendi yaşamımızın -hatta evrenimizin- dışına çıkı, başka başka yaşamlara tanıklık etme olanağı sunar kitaplar. Ama bazı kitaplar vardır ki sanki bize seslenmektedirler. Adımızı çağırır gibi… Bir vitrinden ya da sokakta ikinci el satan bir tezgâhtan göz kırpar büyülü kitabımız. Bilge Karasu’nun dediği gibi, “Okur kitap arar ama kitabın da okuru aradığını ben çok gördüm. Açıklanabilir bir şey söylemiyorum belki ama “rastlantıların” çoğu, açıklayamadığımız için rastlantı görünmez mi?” Kitaplar biraz da Pandora’nın kutusu gibi değil midir? Okuma öncesi hazırlıklar yapsak da yine de kitabın ilk cümlesiyle karşılaşana kadar bizi neyin beklediğinden haberimiz yoktur. Yazarın okura söyleyecek bir sözü vardır. Ancak bu sözler her kulakta başka başka anlamlarla çınlar.
Yine de bir kitap yeter mi yaşamı değiştirmeye? “Kitap içimizdeki donmuş denize inen balta gibi olmalı.” der Kafka. İşte bu içimizdeki donmuş denize inen, buzu parçalayıp derinlerde çağıldayan suyun yeryüzüne taşmasına olanak sağlayan kitaplar bir yaşamı değiştirebilirler.
Reşat Nuri Güntekin’in, Çalıkuşu Feride’sinin peşinden kent kent Anadolu’yu gezdik. Michael Ende’nin “Bitmeyecek Öykü”sünün kahramanıyla birlikte, sığındığımız çatı katında, düşsel yolculuklara çıktık. Tinker Bell’in (Tınkır Bel) omuzlarımıza serptiği peri tozlarıyla olmayan ülkenin semalarında süzülüp, Peter Pan’la korsanları alt edişimizdeki heyecanı unutabilir miyiz? Don Kişot ile savaş açtık yel değirmenlerine karşı. Jules Verne’le (Jul Vern) dünyanın merkezine seyahat edip 80 günde tamamladık dünya turunu. Jack London’ın (Cek Landın) kaleminden Martin Eden’ın (Martin Edın) eğitimsiz bir adamdan, usta bir yazara dönüşümüne tanıklık ettik. Martin’in inadına varan azmi hepimizi büyülemedi mi? Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”nda gencecik bir bedenin çektiği acılarla içimiz burkuldu. Kahramanın hastanede geçirdiği sanrılı gecelerinde, onunla birlikte soğuk terler dökmedik mi? Tolstoy’un “Anna Karenina”sında yaşanan yasak aşkın peşinden sürüklenirken yüreğimiz Anna’yla birlikte attı. Cevat Şakir’in “Parmak Damgası”nda o cennet parçası Ege kasabalarını, balıkçı ağlarının yosunlu kokusunu, bir sünger avcısının vurgunla mühürlenen kaderini tanıdık. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nde Hayri İrdal ile Doktor Ramiz arasında geçen konuşmalar hâlâ zaman zaman çınlamaz mı kulaklarımızda? Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ını okuduğumuzda, kendini Don Kişot sanan Selim Işık o yıllarda ne kadar da yakındı bize.
Tıpkı bizler gibi bugünün çocukları da kitaplardan düş kurmayı öğreniyorlar! Kendi ustalarının ellerinde biçimleniyor düş evrenleri. Harry Potter’la (Heri Potır) Sırlar Odası’nın kapısını aralayıp Ateş Kadehi’nin peşine düşüyorlar. Tolkien’in (Tolkin) kurduğu evrende, kötülüğe karşı savaş açıp bir yüzükle dünyanın kaderini değiştiriyorlar. Uzun İhsan Efendi’nin ağzından efsunlu Osmanlı masalları dinliyorlar. Ursula Le Guin’in (Ursula lö Guyn) kitaplarından kelimelerin tılsımını ve ejderhalarla konuşmayı öğreniyorlar. Uzay çağı çocuklarının, yıllar sonra büyüdüklerinde hatırladıkları büyülü kitaplar neler olacak? Belki bir kadehin peşinden girişilen serüven, belki de bir yüzüğü taşımanın ağırlığı ya da “uzay gemisindeki koca karının” masalları değiştirecek yaşamların!..
Kaynak: Melisa Ceren Hasmaden