MENÜ

04 Mart 2019 Pazartesi Paylaşımı “Kişiler Arası İletişim ve Kitle İletişimi”

Kişiler Arası İletişim ve Kitle İletişimi

Kitle iletişim araçları, kişiler arası iletişimi etkileme gücüne sahiptir. Bu etkileme başlıca iki şekilde ortaya çıkar: İlk olarak kitle iletişim araçlarının varlığı, birtakım kişiler arası çatışmalara yol açabilir. İkinci olarak da kitle iletişim araçlarının verdiği mesajlar, kişiler arası ilişkileri, çatışmaları etkileyebilir.

Kitle iletişim araçları, sosyal yaşantıyı önemli ölçüde etkilemektedir. Evlerimize radyolar, gazeteler, televizyonlar girdikçe tek tek bireyler olarak yeni şeyler öğrendik, geliştik fakat bunun yanı sıra, kişiler arası ilişki örüntülerimizde de değişiklikler ortaya çıktı. Bol sohbetli gece oturmalarının yerini, ailece televizyon seyretmeler aldı. Ülkemizde televizyonun henüz çok yaygınlaşmadığı 1970’li yılların başlarında, televizyonları olmayanlar, televizyonlu komşularına gruplar hâlinde gitmeye başlamışlardı. “Tele-misafir” kavramı bu yüzden ortaya çıkmıştı. 1970’lerdeki bu olayın bir benzeri, yaklaşık yüz sene önce de yaşanmıştı. Okuma yazma bilenlerin az olduğu o yıllarda, özellikle İstanbul’da insanlar geceleri bir komşuda toplanır, okuma bilen birisinin okuduğu romanı dinlerlermiş. Ahmet Mithat Efendi’nin, Hüseyin Rahmi’nin romanları, bu okuma gecelerinde pek rağbette imiş. Kenan Akyüz, Ahmet Mithat Efendi için “Efendi’nin okuyanı az, dinleyeni çoktu.” demektedir. Herhâlde benzer şekilde yüzyıllar boyunca Anadolu’da, kahramanlık menkıbeleri veya Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi, okuyanı az dinleyeni çok kitaplardan olmuştur.

Topluca kitap okuma ile topluca televizyon seyretme arasında bir benzerlik varsa da önemli bir farklılık da bulunmaktadır. İnsanlar okunan bir kitabı ya da anlatılan bir masalı dinlediklerinde, bilgi edinmenin yanı sıra, yoğun bir şekilde kişiler arası iletişimde de bulunurlar. Televizyon seyredenler arasında da iletişim olabilir fakat sanırım televizyon başındaki bir iletişim, masal dinleyen bir çocukla ninesi arasındaki iletişim kadar yoğun olmayacaktır. Çocukluğumda annemin ve babamın bana okuduğu kitapların konularını önemli ölçüde unuttum fakat o kitapların okunduğu ortamların sıcaklığı hâlâ hatırımdadır.

(…)

Televizyonda hangi kanalın izleneceği konusunda ana babalarla çocuklar ya da kardeşler arasında birtakım çatışmalar ortaya çıkabilir. Özellikle günümüzde ana babalar, çocuklarının, televizyonu çok seyretmelerinden, yaşlarına uygun olmayan filmleri izlemelerinden şikâyetçidirler. Yalnız bilmek gerekir ki bu sorun günümüze özgü değildir. Radyonun yaygınlaşmaya başladığı bu yüzyılın ilk yarısında da ana babalar benzeri kaygıları yaşamışlardı. Woody Allen (Vodi Elın)’ın “Radyo Günlerim” adlı filminde, radyoyu çok dinleyen erkek çocuğun annesi ve babası, radyonun, çocuklarının gelişmesini engellemesinden ve terbiyesini bozmasından endişe etmektedirler.

Kitle iletişim araçları, izleyenlere bilgi iletmenin yanı sıra, birtakım davranış modelleri de sunar. Televizyon programlarındaki, çizgi romanlardaki ya da masallardaki kahramanlar, davranışlarıyla izleyenlere model oluşturabilirler. Bu kahramanları kendilerine örnek alan izleyiciler, onların davranışlarını taklit etmeye, onlar gibi davranmaya yönelebilirler. Bu durumda izleyicilerin modelden öğrenmeleri söz konusudur.

İnsanlar, başka insanları kendilerine model aldıklarına göre kitle iletişim araçlarında sunulan modellerin niteliği önem kazanmaktadır. Kitle iletişim araçlarını izleyenler, iş birliği, yardımseverlik gibi olumlu birtakım sosyal davranışları taklit edebilecekleri gibi saldırganlık ve benzeri birtakım istenmeyen davranışları da taklide yönelebilirler. Özellikle çocukların, televizyonlarda, filmlerde sergilenen saldırganlıkları taklit ettikleri yolunda araştırma bulguları vardır. Fakat bu tür araştırmalara bakarak televizyonun ya da kedili-fareli çizgi filmlerin zararlı olduğunu peşinen kabul etmek doğru olmaz.

Eğer bir yetişkin, çizgi film izleyen bir çocukla, bu filmdeki olaylar üzerinde kısaca tartışırsa hem çocuğun filmde izlediği saldırganlığı taklit etme ihtimali azalabilir hem de zihinsel yönden gelişme şansı artabilir. Bu yüzden ana babalar, çocuklarının yaşlarına uygun filmler seyretmelerini sağlamanın yanı sıra, bu filmlerin verdiği mesajlar üzerinde konuşmalıdırlar.

Kaynak: Prof. Dr. Üstün DÖKMEN (Academia.edu / earsiv)