13 Nisan Pazartesi Paylaşımı “Kültürel Değerlerimiz Açısından Türk Halk Müziği”
Kültürel Değerlerimiz Açısından Türk Halk Müziği
Her milletin kendine özgü bir sanat anlayışı vardır. Kültürel yaşantıların farklılığı, sanatın her alanında olduğu gibi müziğin de zenginleşip güzelleşmesini sağlar. Müzik, insandan ayrı düşünülemeyecek kadar önemli bir kavramdır.
Bizim sanatımızın en önemli yapı taşlarından biri olan Türk halk müziği, toplumumuzun yüzyıllardır biriktirdiği kültürünün gerçek bir parçasıdır. Müziğin besleyici ve birleştirici gücü halk müziğinde de oldukça etkilidir.
Bu yazıda, halk müziğinin her biri kendi alanında önemli bir yere sahip ve etkileri ile geçmişten günümüze hatta geleceğe kadar uzanan Neşet Ertaş, Âşık Mahzuni Şerif, Âşık Veysel’in hayat hikâyeleri ile birlikte toplumumuzun değerlerine sahip çıkmalarından söz edilecektir.
Şüphesiz halk müziğini sadece üç ozan ile sınırlandırmak, yüzyıllardan günümüze kadar gelen süreçte emeğiyle bu sanata gönül veren diğer ozanlara haksızlık olur. Burada amaç, yakın tarihe damga vuran sanatçıları yeniden hatırlayıp yâd etme olacaktır.
Neşet Ertaş
“Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, ‘Hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor.’ diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından Üstün Hizmet Ödülü’nü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım.”
UNESCO tarafından Türkiye’de “yaşayan insan hazinelerinden” biri olarak seçilip çağa damgasını vuran Ertaş, 1938 yılında Kırşehir’in Çiçekdağı’na bağlı Abdallar köyünde dünyaya gelir. Abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi olarak kabul edilen Ertaş, Yaşar Kemal tarafından “Bozkırın Tezenesi” olarak isimlendirilir.
7 çocuklu bir ailenin 2. çocuğu olup 5 yaşından itibaren keman ve bağlama çalar. Babası Muharrem Ertaş ile geçimlerini sağlamak için düğünlere giderler ve kemanıyla babasına eşlik eder. Bu sayede 8 yıl boyunca Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek bu işi sürdürürler. Maddi zorluklar okula gitmesine engel olur.
14 yaşında İstanbul’a gelen Ertaş, iş bulmakta zorlanır ve uzun süre sıkıntı çeker. Kadri Şençalar’ın Ertaş’ı dinleyip beğenmesi ile birlikte ilk plağını kaydeder. Aynı zamanda Beyoğlu’nda gazinoda sahne alır. Yolu Ankara’ya düşer burada Leyla Hanım ile tanışır ve evlenir. 7 yıl süren evlilikleri boyunca iki kız ve bir erkek çocukları dünyaya gelir.
Plaklarının ardından ülkemizin pek çok şehrinde üst üste konserler verir. 1978 yılında parmaklarının felç olması sebebiyle müzik yaşamı kesintiye uğrar. Bu durum yeniden onu maddi zorluklara iter, tedavi olacak parayı bile bulamaz. Almanya’da yaşayan kardeşine sığınan Ertaş, 1979 yılında bu ülkeye gider ve çocuklarını da yanına alarak uzun bir süre yaşamını orada sürdürür.
25 Eylül 2012 tarihinde İzmir’de hayata veda eder. Mezar taşında ise “Sakin ol ha, insanoğlu. İncitme canı, her can bir kalp, Hakk’a bağlı. İncitme canı, incitme.” yazılıdır.
Neşet Ertaş’ın eserleri; insan sevgisinden saygısına, dürüstlükten birlik beraberliğe, bilimin öneminden eşitlik, adalet, vefaya, ahlakın öneminden ayrımcılık yapmamaya kadar pek çok kültürel değerlerimizi ulusal ve evrensel çapta ustalıkla aktarır.
İnsana ait duyguları, insancıl bir naiflikle ozanın eserlerini dinlerken algılarsınız. Halk müziğinin yerel özelliklerini kültürel değerlerimizle birleştirerek evrensel bir platforma taşıyıp müziğin birleştirici gücünü eserlerinde bize yansıtır.
Âşık Mahzuni Şerif
“Güneşe saygıdandır, çiçeğin boyun eğmesi. Bütün aşklardan yücedir insanın insan sevmesi.”
Anadolu halk ozanları arasında bana göre yeri doldurulamayacak en önemli ozanlardan biri olan Âşık Mahzuni Şerif, gerçek adıyla Şerif Cırık, 17 Kasım 1943 tarihinde Kahramanmaraş’ın Afşin’e bağlı Berçenek köyünde dünyaya gelir. Oğuzların Avşar koluna bağlı Cerit Türkmenlerinden olan Şerif’in sülalesi daha sonra “Cırıklı” adını alır.
İlk müzik plağını 1964 yılında kaydeder, bu plağının adı “İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım”dır. Evliliklerinden sekiz çocuğu olan ozan, önce Gaziantep daha sonra ise Ankara’da ikamet eder. 2001 yılında kalp ve solunum yetmezliği yüzünden hastaneye kaldırılan Şerif, yoğun bakımda kalır ve taburcu edilir. Maalesef 17 Mayıs 2002 tarihinde Almanya’nın Köln kentinde hayata veda eder.
12 yaşından itibaren amcası “Âşık Fezali (Behlül Baba)”den saz çalmayı öğrenir. 1989 yılında Halk Ozanları Federasyonu tarafından “Dünya’nın en büyük üç ozanından biri” olarak gösterilen Mahzuni Şerif’in eserlerinde kullandığı dili, vurguları ve söz öğeleri emsalsiz bir örnek teşkil eder. Bu sebepledir ki kültürel değerlerimize katkısı tartışmasız çok büyüktür.
Âşık Mahzuni Şerif eserlerinde toplumsal değerlerimizi incelikle işler. Barış, insan sevgisi, doğruluk-dürüstlük, alçakgönüllülük, dostluk-arkadaşlık, büyüklere saygı, vatan-millet sevgisi, birlik-beraberlik ve toplum olarak temel değerlerimizden biri olan misafirperverlik gibi kavramları duygu yüklü ve etkileyici bir biçimde aktarır.
Mahzuni, yazmış olduğu 20 binden fazla şiirinde genellikle toplumun sorunlarını kendi yaşamına ait deneyimleriyle bağdaştırır.
Eserlerinde, mekân-insan, mekân-zaman ilişkilerini sorgular ve fakirlik, bölgesel kalkınma farklılıkları, gelir dağılımı adaletsizliği, kır-kent ikilemi, göç, kalkınma vb. gibi sosyo-ekonomik-kültürel problemlere dikkat çekmeyi amaçlar.
Âşık Veysel
“Beni hor görme kardeşim / Sen altınsın ben tunç muyum? / Aynı vardan var olmuşuz / Sen gümüşsün, ben sac mıyım? / Ne var ise sende bende / Aynı varlık her bedende / Yarın mezara girende / Sen toksun da ben aç mıyım?”
Veysel Şatıroğlu, 25 Ekim 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelir. Annesi Gülizar, koyun sağmaya giderken sancısının tutması üzerine tarlada doğum yapmak zorunda kalır. Dünyaya geldiği sıralarda çiçek salgını vardır, yedi yaşındayken bu hastalığa yakalanır ve görme yetisini kaybeder.
Âşık Veysel ilk saz derslerini Çamşınlı Ali Ağa’dan alır, 1928’den sonra gezgin saz şairliğine başlar. Ahmet Kutsi Tecer’in yakın ilgisi neticesinde şiirleri yayımlanmaya, türküleri radyolarda duyulmaya başlar. Âşık Veysel bir süre Arifiye ve Hasanoğlu Köy Enstitülerinde halk türküsü öğretmenliği yapar. 21 Mart 1973’te akciğer kanserine yenik düşer ama geride bıraktığı eserleriyle ölümsüzlüğe kavuşur.
Âşık Veysel; yalın ve ustalıkla kullandığı Türkçesiyle doğadan toplumsal olaylara, dinden siyasete pek çok kültürel değerleri eserlerinde yansıtır. Şiirlerinde aşk, tasavvuf ve toplumsal gerçeklikleri anlatırken sanatımızın dil, öz ve deyişler açısından zenginleşmesine olanak sağlar.
İnsanın özünün toprak, su, güneş ve hava olarak sunar fakat toprak sevgisini temele alır. Bilim ve bilene değer verme, ilim ve kâmil insan olma, çalışkanlık, kendini bilme ve gerçekleştirme, onur, eşitlik, sosyal adalet, sevgi, birlik-beraberlik, ölüm teması, dostluk, memleket sevgisi gibi değerleri aktardığı eserleriyle hem toplumsal hem de evrensel ölçekte kültürel değerlerimizi yaşatmada katkıda bulunur.
Neşet Ertaş, Âşık Mahzuni Şerif ve Âşık Veysel özelinde kısacık olarak değinilen halk müziğimiz ve halk ozanlarımız; kültürel değerlerimizi anlatmada ve yaşatmada toplumumuzun en önemli yapı taşlarından birini oluşturur.
Özümüzü oluşturan değerlerimizi yaşayabildiğimiz nice güzel anlarla buluşmak dileğiyle…
Kaynak: TRT Arşiv