14 Mart Pazartesi Paylaşımı “Çanakkale’den…”
Çanakkale’den..
ÜSTEĞMEN HASAN
Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, Boğaz harbinden az önce Dardanos Bataryası’nda görevli Üsteğmen Hasan’ı telefonla arıyordu.
“Hasan, oğlum sana bir müjdem var. Ailenden haber geldi (Ailesi Kilitbahir köyündedir.) Bir kızın olmuş. Üç gün izinlisin git hanımına şifalar dile, çocuğuna isim koy, onlarla hasret gider ve dön.” Hasan telefon başında buruk bir sevinç yaşadı. Hasan; Çanakkale Boğazı’nda, İstanbul’a dolayısıyla tüm ülkeye bekçilik yaptığının farkındaydı. Ya o yokken düşman boğazı geçerse, hanımının ve tüm Türk kadınlarının adı ayaklar altına alınırsa, çocuğu bir süngünün ucunda can verirse kendini nasıl affedebilirdi? Hasan kararını Cevat Paşa’ya şöyle bildiriyordu:
“Komutanım, düşman her an saldırabilir, böyle bir durumda arkadaşlarımı yalnız bırakamam. Yalnız aileme söyleyin kızımın adını Didar koysunlar.” Üsteğmen Hasan’ın bu beklenmeyen cevabı karşısında Cevat Paşa’nın gözleri doldu.
İşte telefonda bu konuşmalar olurken olanlar oldu. Çanakkale Boğazı’na giren düşman donanması saldırırken atılan bir top mermisi tam üstlerine düşmüş; Üsteğmen Hasan, arkadaşı Teğmen Mevsuf ve üç telefoncu er oracıkta şehit olmuşlar. Üstlerine topraklar yığılmış. Dardanos Bataryası geçici olarak susmuş ve Üsteğmen Hasan, kızı Didar’ı göremeden şehit olmuştu. Olayı duyan Cevat Paşa atına binerek hemen bataryaya gelmiş ve bu kahramanlar karşısında gözyaşlarını tutamamış, günün sonunda da buğulu gözlerle “Geçemediler, geçemeyecekler…” demiştir.
1 MECİT
Kocadere köyüne büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi Sivaslı, kimi Halepli çok sayıda yaralılar getiriliyor. Bunlardan biri Lâpseki’ nin Beybaş köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsüne rağmen biraz daha tutunabilmek isteğiyle komutanın elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi gittikçe zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.
-“Ölme ihtimalim çok fazla… Ben bir pusula yazdım, Arkadaşıma ulaştırın…” tekrar derin derin nefes alıp defalarca yutkunur:
-“Ben… Ben köylüm Lâpsekili İbrahim Onbaşı’dan 1 Mecit borç aldıydım. Kendisini göremedim. Belki ölebilirim. Ölürsem söyleyin, hakkını helal etsin…”
-“Sen merak etme evladım.” der, komutanı.
Kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ancak az sonra komutanının kollarında kan kaybından şehit olur. Son nefeste bir kez daha:
–“Ben ölürsem söyleyin hakkını helal etsin.”
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu da sargı yerine ulaşmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine künye ve yanında bir pusula. Komutan daha gözyaşlarını silmeye bile fırsat bulamamışken pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yıkılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır ne titremelerine ne de gözyaşlarına engel olur.
Pusuladaki Not: “Ben Lâpseki’nin Beybaş köyünden arkadaşım Halil’e 1 Mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.”
Kaynak: Kahramanlıklar Hikayeleri