30 Aralık Pazartesi Paylaşımı “PISA Direktörü: Çocuğunuzun Okul Arkadaşları ve Aileleri ile Neden Tanışmalısınız?”
PISA Direktörü: Çocuğunuzun Okul Arkadaşları ve Aileleri ile Neden Tanışmalısınız?
Hepimiz, Siyaset Bilimci Robert Putnam’ın “bağlayıcı sosyal sermaye” diye adlandırdığı, ailemize ve ortak sosyal çevrelerimizde olan insanlara karşı duyduğumuz aidiyet hissi ile doğarız. Ancak farklı gruplarla iletişime geçmek ve tanımadıklarımıza güven duymak için kullandığımız “birleştirici sosyal sermaye”yi canlı tutmak için sürekli çaba göstermemiz gerekir. Birleştirici sosyal sermayeye ve çoğulculuğa önem veren toplumlar; genellikle daha yenilikçi ve daha üretken olurlar çünkü yeteneği nerede olursa olsun ortaya çıkarabilir, çoklu bakış açıları geliştirebilir, yaratıcılık ve yenilikçiliği besleyebilirler. Aynı şey okullar için de geçerlidir.
Okullar, çoğu çocuğun farklı ortamlardan gelen diğer çocuklarla ilk defa tanıştığı bir ortam olduğu için birleştirici sosyal sermaye oluşturmak adına iyi bir fırsat sunar. Aslında bu konu daha derin. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA’nın sağladığı yeni analizler; ebeveynlerin çocuklarının arkadaşlarını ve onların ailelerini tanıdığı okullarda başarı oranlarının arttığını, öğrencilerin iş birliğine daha çok yaklaştığını, okulda daha mutlu ve daha güvende hissettiklerini gösteriyor. Ebeveynler; genellikle öğretmenler, öğrenciler ve diğer aileler ile verimli ilişkiler kuruyor. Bu şekilde yeni arkadaşlar ediniyor ve çocuklarının akademik başarısına katkı sağlıyorlar. Ayrıca örnek davranışlar sergileyerek, önemli bilgiler paylaşarak, bir güven ortamı oluşturarak ve okulun toplumla ilişkisini pekiştirerek okuldaki genel iş birliğini de güçlendiriyorlar.
Veri sağlayan ülkeler içerisinde ebeveynler; ortalama olarak çocuklarının okuldan beş, okul dışından ise dört arkadaşlarını tanıdıklarını söylüyorlar. Gürcistan, İrlanda ve İspanya’daki ebeveynler; en fazla sayıda arkadaşı tanıdığını söylerken en az arkadaşı tanıyan ebeveynler Hong Kong (Çin), Kore ve Makao’dan (Çin) geliyor. Okul ortamındaki insanlarla iletişim kurmak bazı ülkelerde yaşayanlar için daha kolay olabilir ancak işin içinde başka faktörler de var. Örneğin İspanya’da, 15 yaşındaki bir öğrenci genellikle sadece bir kere okul değiştirirken (12 yaş civarında) Fransa’da yaşayan bir öğrenci bunu 6, 11 ve 15 yaşlarında olmak üzere ortalama üç kere yapıyor. Arkadaşlıklar kurmak için zamana ihtiyaç olduğu göz önüne alındığında İspanyol öğrencilerin ve ailelerin sağlam ilişkiler kurabilmek için Fransızlara kıyasla daha fazla fırsatı var. Ebeveynlerin okul ile ilgili etkinliklere katılması da diğer anne-babalar ile kaynaşmalarını sağlayabilir.
PISA verilerinin ortaya koyduğu bir başka önemli tablo, ebeveynleri arkadaşlarını ve onların anne-babalarını tanıyan çocukların bu durumdan faydalanıyor olması. PISA sebep-sonuç ilişkisini kanıtlayamasa da sonuçlar, sayıca daha fazla arkadaş ve onların anne-babalarını tanıyan ebeveynlere sahip olan 15 yaşındaki öğrencilerin, ortak çalışmaya dayalı problem çözmede daha yüksek puanlar aldığını, ilişkilere ve takım çalışmasına daha fazla önem verdiğini gösteriyor. Bu durum, öğrencinin sosyo-ekonomik profili ne olursa olsun geçerliliğini koruyor.
Bütün bunlar, işi şansa bırakmak yerine okulların daha sağlam ilişkiler kurmak adına sunduğu fırsatları değerlendirebilmenin önemini ortaya koyuyor. Bir okuldaki ortamı ve sosyal dokuyu tanımlamak güç olsa da güzel bir enerjiye sahip olan bir okulu ilk görüşte anlayabiliriz. Okuldaki tesislerin durumu, koridorlardaki konuşmalar, okulun ebeveynleri karşılaması ve onlarla olan ilişkisi, çalışanların istekliliği ve teneffüslerde öğrencilerin oynadıkları oyunlar; bunlar her ziyaretçinin okul hakkında tanıyabileceği olumlu işaretlerdir. Arkadaşlık kurmanın kolay olduğu, öğretmenler ile samimi ve saygılı ilişkilerin kurulduğu bir okul ortamını bütün öğrenciler sever.
Kaynak: Andreas Schleicher, OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) Eğitim Direktörü